beklentisiz bir bekleyiş

Sürpriz oldu. Yani bana da sürpriz oldu bu yazıyı yazacak olmak. Başlığı henüz atmadım. Bakalım...

Çok yorgun çok üşümüş çok kalabalık çok sesli bir akşamdan çıktım. Üşümenin beyin damarlarımı gerdiğini hissediyorum bazen o yüzden üstümde o mıymıylık o mayışmışlık hali vardı. Neyse Allah'tan çay denilen bir içecek var. Hamdolsun. 

Neyse neydi o. Ben önce kendime kızgındım ve oturuyordum, sonra arkadaşım twit atmış beklentiyi azaltmak üzerine onu görünce aklıma beklemeklerim geldi. Daha da çok kızmadım ama beklemenin ve beklentide olmanın bunun yanında bir isteyişte olmanın üzerine düşündüm. Dedim yazayım ki biraz iyi gelsin. Yazmak şifa. Çünkü kafamdakileri böyle tık tık tık yazınca kuş tüyü gibi hissediyorum kendimi.

Ben neden kızgınım kendime ya da neden kırgınım ya da neden ........ bu noktaları dolduramıyorum. İfade edemiyorum sanırım kendime karşı o hissettiğim şeyi. Mesele şu aslında çok uzattık. İnsanız, kuluz, aciziz ve Yaradanımızdan isteklerimiz oluyor değil mi? İstiyoruz, diliyoruz, vesilelerden umuyoruz. Dostlara haber salıyoruz birde sen iste benim yerime diye. Tam olacak gibi oluyorken bir anda kalbimizin ya da aklımızın her neyse o istediğimiz şeye çok da hazır olmadığıyla karşılaşıyoruz. Yani ben öyleyim sanırım. Bilmiyorum üşeniyor muyum? Korkuyor muyum? Ne oluyor bilmiyorum. Bilmediğim şeyden korkuyorum, tanımaktan korkuyorum, tanınmaktan korkuyorum sanki. Acaba önce korkulardan azat olmak için mi dualara sarılsam bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum.

Bütün bu ruh halimi gülerek bastırmaya çalışırken aslında belki yine kaçarken, beklenti üzerine düşündüm işte. 

Beklemek, ne kadar yılım böyle geçti bilmiyorum. Neyi bekledim? Hangi eşiklerde kaldım, kapıyı bile vuramadığım oldu bazen, yüzüme kapananlar oldu, bazen eşiğinde uyuduğum da oldu. Fakat o beklemek bitmedi. Bitmedi çünkü insanın bekleyişi hiç bitmiyor ki. İnsan sanki hamurunda bir beklemek taşıyor.  Nitekim doğru bu aslında 

Yunus Emre ne diyor Rabbisine

"Cennet cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri

İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni."

Burada bile bir beklemek var değil mi? Rıza beklentisi... Bekleriz, rızık bekleriz, duamıza icabet edilsin bekleriz, sağlık bekleriz, afiyet bekleriz, iş bekleriz, sevgi bekleriz, sevilmek bekleriz. O yüzden isteriz. Allah'ım deriz şunu şunu veriversen. Sana zor değil. Hayır ise güzel ise nasip et deriz.

Bu bir bekleyiştir mesela. Kul olmak hem beklemekten ibaret değil mi?

İnsan ilişkilerine bakan yönüyle de böyle aslında severiz sevilmek bekleriz, yaparız teşekkür bekleriz, kızarız karşımızda bir suçlu bekleriz, kavga ederiz karşımızda bir tepki bekleriz. Hep bekleriz. 

Beklemek, beklenti, bekleyiş, bekle... Bunlar hayatımızda hep var olan beklemek türleri. Bunlar içinden bazıları yoruyor bizi yıpratıyor hatta yaşamayı unutturuyor diyebiliriz. Hayatımın bir döneminde böyle bir beklemenin tam ortasında bir yerlerdeydim galiba. Şimdi düşününce...

Ama şu var işte beklenti insanı ne kadar yoran bir şeyse yahut üzen ya da her neyse. Beklentisizlik de hakeza öyle. "Beklentisizlik" kimseden bir şey istememek, sevgi de dahil. Sevilmeyi beklememek, sevmeyi beklememek, teşekkürü beklememek... 

İnsanoğlu bekleyiş ile beklenti arasında bir yerde. Beklentileri bekleyişe çevirince biraz daha iyi olur muyuz? Bilmiyorum denemek gerekiyor.

Fark ne diye soracak olursanız bence tabi bencee "bekleyiş" sanki insanın hep olma durumu. Nasıl? Rızık bekleyişi, yazın gelmesini bekleyiş, dualara icabeti bekleyiş gibi. Yani insan hep bekleyiş.

Beklenti daha çok an da olan yahut olayda olan durum gibi. "Seni seviyorum" dediğinde artık bir beklentin vardır. Onunda seni sevmesini beklenti haline getirirsin.

İşte bir sevgi bekleyişi ile bir beklenti aynı şey değil sanki.

Ben galiba beklentilerden çok yorulmuşum. Zembil de yok. Ne olacak bu halimiz diye soracak olursak Sevgili Kendim. Dua edeceğiz. 

Dua.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"güvendiğimiz dağlara kar yağmış değil."

Siyah Pelerinli Bir Adam- Necip Fazıl Kısakürek