Siyah Pelerinli Bir Adam- Necip Fazıl Kısakürek
Es-Selam...
An itibariyle Necip Fazıl Kısakürek'in Siyah Pelerinli Adam isimli tiyatro eserini bitirdim. Ve birazcık bunun üzerine yazmak istedim.
Öncelikle Necip Fazıl'ın bizim için (Müslümanlar) nerede durduğundan bahsetmek isterim. Necip Fazıl genel olarak Müslüman camianın çocuklarının ergenlikte ve bilhassa lise zamanları ile üniversite ilk yıllarda okuduğu büyük düşünürlerdendir. Yani 22 yaşından sonra Necip Fazıl okuyan çok insana rastlamadım eğer bu cemiyette büyüdüyse Necip Fazıl'ı okumuş ve bırakmıştır. En azından bana öyle geliyor. Oysa aksine Necip Fazıl'ın bazı eserleri baştan okunmayı gerektiriyor. Çünkü Allah'ı sonradan bulmuş kişilerden biri ve mütefekkir bir zât olduğundan bazı eserlerindeki sancıların tekrardan hatırlanmasında fayda olduğunu düşünüyorum.
Bilhassa tiyatro eseri okumak ziyadesiyle keyifliyken Müslüman bir yazarın eserlerinden tiyatro okumak daha lezzetli geliyor.
Üniversitenin ilk yıllarında "Bir Adam Yaratmak" eserini izleme şansım olmuştu. Hala daha oyuncunun canlandırdığı karakter ve sancıları, yüzü hatırımdadır. İzlediğimde aldığım haz başkaydı. İzlediğim için de kitabını okumayı ertelemiştim. Ve yanılmıyorsam covid olmuş hasta yatağımda yattığım sıralarda, hayattan bezmiş, "sonsuzluk algımı yitirmiş" -doğru bir tabir olur mu bilmiyorum ama- her şey için "ee ne olacak sonra" sorularıyla darlandığım bir dönemde okuduğumda gerçekten heyecanlanmıştım, o günü, kitabı bitirip kapağını kapattığın anı bile hatırlıyorum sanki tekrar nefes alamaya başlamış gibi hissetmiştim. Kitabı sevmenin yanında tiyatro eserleri okumanın da lezzetli bir şey olduğu kanısına varmıştım.
Son günlerde yine bir tiyatro okuyayım diye son kitap kargoma "Siyah Pelerinli Adam" eserini ekledim. Yine gerçekten basit gibi duran fakat insanın o var olmasının, savaşıyor olmasının idrakinde olduğu o iç cendereyi çok güzel ifade eden iki oyun kaleme alınmıştı.
Birinde insanın şeytan ile olan mücadelesini anlatıyordu. Siyah Pelerinli Adam aslında sürekli kılık değiştirerek bize türlü türlü kapılar sunan, şişeler açan lanetlenmiş şeytandı.
Bu bölümde iki pasaj vardı.
"Şair - Ben, günübirlik varlıklar çerçevesinde mahrum olmaktan daha büyük malikiyet tanımıyorum. Onlara malik olmak kudretim arttıkça mahrumluğum derinleşiyor. Mahrumluğum derinleştikçe, hiçi ve hepi buluyorum. Hepi, yani Allahı... Fakat arada sen varsın! Hedefime varabilmek için seni tüketmek lazım. Sen, tüketmeğe yaklaştıkça çoğalıyorsun; yahut ben azalıyorum. Öyle ki, en zayıf hale geldikten sonra çelmelerine dayanmak, kav gibi kupkuru kesildikten sonra kıvılcımlarına göğüs germek icab ediyor? Bunun bir adım ilerisi, kurtuluş... Bir adım sonra, bir daha düşmemek ve yanmamak var...Biliyorum, bunu biliyorum ama, o adımı atamıyorum. Atamıyorum da ne oluyor? Bak söyleyeyim sana ne oluyor: İğneli fıçı içinde yaşıyorum! Ruhumun, atom atom, barsakları deşiliyor. Çektiğim ıstırabı Allah bilir. Onun için, vâdettiğin şeylerin hepsine, herkesten, her zamankinden daha muhtacım ama, istemiyorum; hiçbir şey istemiyorum. Yokluğun tamamı olacağıma, varlığın yarısı olmaya razıyım. Kararım tamam; ne kadar ıstırap varsa çekeceğim! Ve onu, onun bana uzattığı ânı bekleyeceğim."
"Şair -Boğuluyorum, geberiyorum; o, o, hamurun yoğurucusu, ruhumu bir bohça gibi ağız ağıza güvelerle doldurdu. Her biri bir (niiçin)in, bir (nasıl)ın, bir (neden)in güveleri!.. Vehimlerin, sabit fikirlerin, kovulmaz düşüncelerin çiyan kuyusunda didikleniyorum da yine ondan ayrılamıyorum; ayrılmak da ne demek, ona bir kat daha bağlanıyorum!.."
Şeytanın sürekli kılık değiştirerek şairin yanına gelmesi ve şairin sürekli bu iç savaşını anlatan bir eser. Güzel mi güzel.
Peki Necip Fazıl ?
Çok sevdiğim değer verdiğim bir arkadaşım vardır, musikişinas, haza hanımefendi biridir. Bir gün bir konu olmuştu. Bana şu adamdan bahsetmeyin kumarbaz demişti hafif tebessüm ederek, konuşturmayın beni demişti. Ben de gülmüştüm ve susmuştum. Ve yine yüksek lisans derslerinde bir Hocamız konu nasıl olduysa Necip Fazıl'a gelince kumarbazlığından bahsetmişti falan falan.
Şimdi Necip Fazıl'ın gerçekten buradan vuranlar var. Olabilir.
Fakat şöyle düşünmek elzem.
Fatma Bayram Hoca geçen sohbetinde şöyle bir misal verdi. Dedi ki; Bir insanın müslümanlığı +10 olabilir bir diğerinin de +30 olabilir. Ama +10 olan kişi belki -30'dan buraya kadar gelirken, +30 olan insan +10'dan buraya kadar gelmiştir. Yani kâtedilen yola bakınca +10'da olan insan çok daha fazla yol kâtetmiş. Şimdi bu kıyas Necip Fazıl gibi bir adam için ne kadar muteber bilmem fakat hayatının bir döneminde Allah'sız yaşamış bir insanın Allah ile kurduğu bağı ve fikirsel anlamda yaşadığı sancıları kavramak ve neden kumar oynadığını anlamak pek mümkün değil gibi ya da mümkün bilmiyorum. Ayrıca kumarbazlığı onunla yaratıcısı arasında bir günah bize yargılamak düşmez elbet. Ayrıca hangimiz kumarbaz gibi yahut bir kumar bağımlısı gibi hareket etmiyoruz. Var mı yanlış olduğunu, malayani olduğunu bile bile bırakmadığımız alışkanlıklar. Eminim var.
Konu Necip Fazıl'ı savunmaya ne zaman geldi bilmiyorum fakat bakış açımı değiştirdiği için Fatma Bayram iyi ki var. Allah razı olsun.
Necip Fazıl bu eserleri yazmış, rahmet olsun. İyi ki yazmış.
İkinci tiyatro da çok lezzetliydi. Ama şimdi ondan da bahsedemem. :)
Yorumlar
Yorum Gönder