İnce çizik
Es-Selam
Yazıya başlarken içime bir his geldi ama şimdi ondan bahsetmenin yeri değil.
Ben bu aralar, aslında şöyle ben eskiden çok sık düşünürdüm yani bana her şey çağrışım yapardı. Bir kelime, bir tabela, bir söz, bir ses, bir his bunlar zihnimde gönlümde döner döner cümleler halinde satırlara dökülürdü. Evet o zaman daha genç daha toy daha cahil daha heyecanlı daha hareketli daha hevesliydim belki fakat bayadır çağrışımlarımı kaybettiğimi düşünüyordum. Ara bir oluyor sanki ama sonra kaçıyor gidiyor hemen. O yüzden sık sık çağrışımlarımı arıyorum bu sıralar.
Bugün de -belki- o çağrışımları yakalamaya çalıştığım bir hadise oldu. Aslında his oldu. Bilmiyorum ne oldu.
En baştan anlatmak istiyorum. Ben dün yani 12'den önceki günden önceki gün. Yani pazartesi günüydü markete diye çıkıp fotoğrafçıya gittim. Birkaç gündür düşündüğüm bir şey vardı. Annem ile babamın düğün fotoğrafı -ki sadece bir tane var- bozulmaya başlamış. Zamanında fark etmemiş olmam üzdü tabi. Neyse onu sordum yapabilirler mi diye.Bir fotoğrafçı biz yapmıyoruz internetten bulursun şopçulara gönder dedi. Sonra hemen az gerisindeki fotoğrafçıya sordum ama zerre ümidim yoktu o adam yapamadıysa bu adam hiç yapamaz dedim. Yanılmışım, önyargım. Abi yaparım ama zor bu dedi. Tam kurtarılmaz falan dedi. Sonra deneyeyim dedi. Dene ama fotoğrafa zarar gelmesin abi dedim. O da yarın gel eğer beğenirsen bastırırız dedi. Neyse işte bugün yani aslında dün oluyor oraya uğradım. Tabi sonrasında dersim vardı. Yürüyerek gideyim oradan arabayla derse geçerim dedim. Hava ziyadesiyle yağmurluydu. Şemsiye ile ilgili yazdığım yazıya rağmen mavi şemsiyeyle uçmalı göçmeli bir yolculuk oldu. İşte dükkana tam girerken şemsiye kapanmadı/kapatamadım ve demiri elime battı. Kapatmak yerine açık bir şekilde dükkanın önüne bıraktım atmış bile olabilirim ve girdim içeri. Elim kanıyor, canım biraz acıyor,hava buz gibi, abi ben gelince hareketlendi çünkü yapabilmişse parasını alacak. Derken girdim. Abi açtı gösterdi. Olmuş abi dedim. Ancak bu kadar oluyorsa olmuş. Apar topar elimi sardım peçeteye, ödemeyi yaptım, baskıya gönderdik ve çıktım. Şemsiyeyi kapının önünden aldım ve devam ettim. Maalesef elimi acıtmış olması onu bırakmamı gerektirmiyordu çünkü hala ona ihtiyacım vardı. Islanmamam ve hasta olmamam gerekirdi. Şemsiye canımı acıtmış olsa da o an için ona ihtiyacım vardı. Neyse yolda giderken de çok büyük bir kesik olmadığı için peçeteyle kanı durmuştur diye düşündüm. Kursa gidince de ellerimi yıkadım baktım kanamıyor. Heh iyi dedim. Fakat sınıfa doğru geçerken inceden kanamaya başladığını gördüm. Biraz da acıyordu. Bu sefer yara bandı sordum gördüğüm bir gruba. Grubun içinde Hoca da varmış o an fark ettim. Hocam çok zarif biri ya. Neyse bende var galiba dedi. Yara bandını verip geçer gider diye düşündüm. Çünkü çoktandır kimse kimsenin yarasını sarmaz olmuştu. Geldi bandı açtı elime doladı. Ben bastırdım. Oldu mu dedi. Oldu dedim.
Oldu.
Baktı gözlerimin içine güldü. İyi hissettim. Güzel hissettim. Yaramı sarmıştı çünkü.
Sonra derse birkaç dakika vardı. Beklerken elimin sızısını hissetmeye başladım. Çok küçük bir çizik ama olur ya böyle küçüktür ama sızısı boyutuna göre büyüktür. Kendimce o an kalplerimizde de böyle çizikler olduğunu düşündüm. Böyle küçük küçük bazen unutunca/yıkayınca geçiyor ya da sen geçtiğini sanıyorsun ansızın kanamaya başlıyor biri gelip o yarayı sarıyor belki yahut kendin sarıyorsun. Sarsanda sarmasanda o çizik orada kalmaya devam ediyor. Bazen acıyor bazen unutuluyor o çiziği açanlara ihtiyacımız olduğu için bu hayatta o çiziği açanlarla beraber yola devam ediyoruz. Çünkü onlar bizi nice ıslanmalardan da koruyor belki. Kalbimizde böyle nice nice çizikler var kimisi olmadık zamanda kanıyor kimisi kapanıp gidiyor belki. Yani çiziklerle yaşamayı öğreniyoruz. Çünkü biraz da onlar büyütüyor bizi. Çizikleri açanları da seviyoruz. Kim bilir belki bizde kimlerin kalbindeki çiziklerin adıyız. Ama yürümeye devam ediyoruz. Çünkü öyle.
Öyle işte.
Mavi Şemsiye.
Fotoğraf.
Küçük çizik.
Yara bandı.
Yara.
Yâr.
Yorumlar
Yorum Gönder