Kayıtlar

2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Şerh

 Dün gece "hayatın romantik olmadığı" yönündeki twitlerime yazılan şerhtir. Sırf bir iş yapıyor olmanın kendimi kandırmacasıyla bu yazıyı bilgisayardan yazıyorum. Yani üşenmedim, açtım yazıyorum. bir yandan da şu parçayı dinliyorum.  incecikten bir kar yağar Hayat her alanında romantik ve gerçek olmayacak kadar güzel fikirlerin meydanı değil maalesef. Buz gibi bir gerçeklik var, her ne kadar kendine ait heyecanın, hayallerin, fikirlerin var olsa dahi yeri geldiğinde bunlardan vazgeçmen gerektiğini ya da terk etmen gerektiğini bir şekilde anlıyorsun. İşte bu anlayıştan sonra belki artık eskisi gibi olmayan şeyler oluyor. Neden romantik değil diyorum. Değil çünkü. Mesela ne istersin? Sorulsun bana bu. Ne isterim? diye. Ben şu anda öğrencilerimle olmak istiyorum mesela. Ama bu konuda elimden hiçbir şey gelmiyor. Elimden geleni yaptım mı bilmiyorum ya da yapıyor muyum onu da bilmiyorum ama hayalim olan ile gerçek olan arasındaki o farkı fark ettikçe artık yavaş yavaş o gerçekliği...

Şair

  Çile Gâiblerden bir ses geldi: Bu adam, Gezdirsin boşluğu ense kökünde! Ve uçtu tepemden birdenbire dam; Gök devrildi, künde üstüne künde... Pencereye koştum: Kızıl kıyamet! Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı! Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent, Ok çekti yukardan, üstüme avcı. Ateşten zehrini tattım bu okun. Bir anda kül etti can elmasımı. Sanki burnum, değdi burnuna yokun, Kustum, öz ağzımdan kafatasımı. Bir bardak su gibi çalkandı dünya; Söndü istikamet, yıkıldı boşluk. Al sana hakikat, al sana rüya! İşte akıllılık, işte sarhoşluk! Ensemin örsünde bir demir balyoz, Kapandım yatağa son çare diye. Bir kanlı şafakta, bana çil horoz, Yepyeni bir dünya etti hediye. Bu nasıl bir dünya hikâyesi zor; Mekânı bir satıh, zamanı vehim. Bütün bir kâinat muşamba dekor, Bütün bir insanlık yalana teslim. Nesin sen, hakikat olsan da çekil! Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam! Otursun yerine bende her şekil; Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam! Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın, Benliğim bir kazan v...

Taşınan Toplum ve Toplumun Taşıdıkları

 Metrodayım... Oturuyorum. Çok şükür.  Tam karşımdaki kız gülerek "Abla hepsi sana denk geliyor" dedi. Lise talebesi zannımca. Neden böyle söyledi. Saniyeler önce bir genç çocuk kedisini kucağına almış onunla bir evlat gibi konuşuyordu. "Buradan tut, bak sen burda dur, ineceğiz şimdi, heh öyle dur bunun altında dur" gibi çok sahici cümleler kurdu. Kedi de anladı zahir. Bu cümleleri söylerken kedisini montunun içine koymasıyla bütün tüyler yüzüme doğru uçuştu. Ben de elimle bir savurdum gülerek ve karşımda dikilen kıza bakarak. O da tebessüm etti. Sonra onlar iner inmez yeni binenler oldu. Bir tane kocaman adam geldi tam yan tarafımdaki demire enine yaslandı. İşte o sırada kız bu cümleleri kurdu. Abi hala tam yanımda maalesef arkasını dönmüş dünya umrunda değil. Bütün bunlar olurken yan taraftan bir çocuk başka birine "abi erken evlenmek iyi mi" diye sordu. Evet bugün değişik bir gün oldu. Herkes ne kadar çok konuşuyor. Kıyafet alacaklar, araba isteyenler, ...

Siyah Pelerinli Bir Adam- Necip Fazıl Kısakürek

Es-Selam... An itibariyle Necip Fazıl Kısakürek'in Siyah Pelerinli Adam isimli tiyatro eserini bitirdim.  Ve birazcık bunun üzerine yazmak istedim. Öncelikle Necip Fazıl'ın bizim için (Müslümanlar) nerede durduğundan bahsetmek isterim. Necip Fazıl genel olarak Müslüman camianın çocuklarının ergenlikte ve bilhassa lise zamanları ile üniversite ilk yıllarda okuduğu büyük düşünürlerdendir. Yani 22 yaşından sonra Necip Fazıl okuyan çok insana rastlamadım eğer bu cemiyette büyüdüyse Necip Fazıl'ı okumuş ve bırakmıştır. En azından bana öyle geliyor. Oysa aksine Necip Fazıl'ın bazı eserleri baştan okunmayı gerektiriyor. Çünkü Allah'ı sonradan bulmuş kişilerden biri ve mütefekkir bir zât olduğundan bazı eserlerindeki sancıların tekrardan hatırlanmasında fayda olduğunu düşünüyorum.  Bilhassa tiyatro eseri okumak ziyadesiyle keyifliyken Müslüman bir yazarın eserlerinden tiyatro okumak daha lezzetli geliyor. Üniversitenin ilk yıllarında "Bir Adam Yaratmak" eserini iz...

Bir ölüm denemesi

 İntihar değil haşa!  Bu arada İsmet Özel Tahrir Vazifelerinde intihar meselesini çok güzel ele almış ve bence birçok konuyu çok güzel ele almış aslında ama şimdi durup da ondan bahsedecek değilim kitaplar olmuş ateş pahası alıp okuyun efendiler. Neyse  Derdim şikayet etmek yahut hikayet etmek değildir sadece blog yazılarımı dönüp dönüp okurken bu günleri hatırlamak istedim hepsi bu. Günlük mü? Hayır.  Ben üç gündür falan yatak döşek hastayım. İlk iki günü pek hatırlamıyorum değil de hatırlamak istemiyorum. Günlerdir hastayım sanıyordum kendimi gerçekten sanıyormuşum. Ben bir anda bir hasta oldum. Bir anda da olmamış aslında sonradan düşününce bir anda olmadığını anladım. Birkaç gün öncesinden iştahsızlık baş gösteriyor bunu benim anlamamış olmam da garip ya neyse. İşte sonra bir bakıveriyorsun devrilmişsin. Önce eklemlerde ağrılar sonra ateş ve halsizlik derken yattık öyle.  Hastalık sürecinde neler düşündüm bunları unutmak istemiyorum ama öncesinde ben biraz n...

Meydandayım.

Merhabalar Sevgili Kendim,  Neden merhaba(lar) çünkü içimdeki çokluk bitmiyor o çokluklar beni ne bir yere sığdırabiliyor ne de sığındırabiliyor.  Konu da bu değildi aslında yani ben böyle giriş yapmak üzere yazmak istemedim. Terziye geldim Terzi Abi bugün gelmezsen yarın da gelme gibi bir şey imâ etti :) öyle demedi de yarın olmayabilirim burada sen en iyisi akşama kadar gel dedi. Ben de abi yarım saate geleyim dedim. O da tamam dedi. Meydandayım. Yani ilçelerin çarşı meydanındayım ve öylece oturuyorum. Yapabilecek en iyi şeyin ne olduğunu düşündüm. Sonra dedim yazı yazayım tam şimdi. Oturdum. Bankta kuşlardan temiz kalabilmiş bir köşe buldum. Kuşlar da gitmiş bu arada. Galiba biri arabanın altında ezilmiş öylece yerde cansız bir şekilde yatıyor bir anda görünce üzüldüm. Kuşlara hep hayrandır insan kedileri hep sever ama ölüleriyle karşılaşınca ne kadar bomboş gelir ve o da kuş değilmiş gibi ve oradan uzaklaşmak istercesine kaçar. Belki üzüntüden kaçar belki tiksinir bilemeyi...

beklentisiz bir bekleyiş

Sürpriz oldu. Yani bana da sürpriz oldu bu yazıyı yazacak olmak. Başlığı henüz atmadım. Bakalım... Çok yorgun çok üşümüş çok kalabalık çok sesli bir akşamdan çıktım. Üşümenin beyin damarlarımı gerdiğini hissediyorum bazen o yüzden üstümde o mıymıylık o mayışmışlık hali vardı. Neyse Allah'tan çay denilen bir içecek var. Hamdolsun.  Neyse neydi o. Ben önce kendime kızgındım ve oturuyordum, sonra arkadaşım twit atmış beklentiyi azaltmak üzerine onu görünce aklıma beklemeklerim geldi. Daha da çok kızmadım ama beklemenin ve beklentide olmanın bunun yanında bir isteyişte olmanın üzerine düşündüm. Dedim yazayım ki biraz iyi gelsin. Yazmak şifa. Çünkü kafamdakileri böyle tık tık tık yazınca kuş tüyü gibi hissediyorum kendimi. Ben neden kızgınım kendime ya da neden kırgınım ya da neden ........ bu noktaları dolduramıyorum. İfade edemiyorum sanırım kendime karşı o hissettiğim şeyi. Mesele şu aslında çok uzattık. İnsanız, kuluz, aciziz ve Yaradanımızdan isteklerimiz oluyor değil mi? İstiyoruz...

"güvendiğimiz dağlara kar yağmış değil."

Merhaba kendim, Bu yazıyı da yazmak pek içimden gelmiyor ama yazmak zihni köhneleştirmekten kurtarıyor. Bugünü de yine bir şeylerin keşfiyle geçirdik. Bugün olgunlaştığımı ve olgunlaşmak için bu yaşıma kadar beklemem gerektiğini hissettim. Olgunlaşma burada tabi ki sadece zamansal bir durum. Bu yaşa kadar olan süre içinde bir olgunlaşma, bundan 10 yıl sonra farklı bir olgunluk zamanı gelip çatacak belki de. Fakat 20'li yaşların başında sahip olmam gereken bazı hasletlerin bazı duyguların bazı değer biçişlerin bazı farkındalıkların 20'li yaşların sonunda fark etmem, üzz'medi, üzmedi aslında da "niye geç kaldın" dedim kendime. Aslında bu da yanlış olur. Sonuçta bir nasip var bir kader var O'na iman ediyoruz. Bugün otobüste şoför abi bir tane yolcuya "zararın neresinden dönersen kârdır" dedi. O kadar inanarak söyledi ki bunu. Gönlünden geldiğini gönlüme değince anladım. Zararın neresinden dönersek kârmış. Zararda olduğumuz ve belki zararda olduğumuzu bi...