Kayıtlar

Ekim, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Siyah Pelerinli Bir Adam- Necip Fazıl Kısakürek

Es-Selam... An itibariyle Necip Fazıl Kısakürek'in Siyah Pelerinli Adam isimli tiyatro eserini bitirdim.  Ve birazcık bunun üzerine yazmak istedim. Öncelikle Necip Fazıl'ın bizim için (Müslümanlar) nerede durduğundan bahsetmek isterim. Necip Fazıl genel olarak Müslüman camianın çocuklarının ergenlikte ve bilhassa lise zamanları ile üniversite ilk yıllarda okuduğu büyük düşünürlerdendir. Yani 22 yaşından sonra Necip Fazıl okuyan çok insana rastlamadım eğer bu cemiyette büyüdüyse Necip Fazıl'ı okumuş ve bırakmıştır. En azından bana öyle geliyor. Oysa aksine Necip Fazıl'ın bazı eserleri baştan okunmayı gerektiriyor. Çünkü Allah'ı sonradan bulmuş kişilerden biri ve mütefekkir bir zât olduğundan bazı eserlerindeki sancıların tekrardan hatırlanmasında fayda olduğunu düşünüyorum.  Bilhassa tiyatro eseri okumak ziyadesiyle keyifliyken Müslüman bir yazarın eserlerinden tiyatro okumak daha lezzetli geliyor. Üniversitenin ilk yıllarında "Bir Adam Yaratmak" eserini iz...

Bir ölüm denemesi

 İntihar değil haşa!  Bu arada İsmet Özel Tahrir Vazifelerinde intihar meselesini çok güzel ele almış ve bence birçok konuyu çok güzel ele almış aslında ama şimdi durup da ondan bahsedecek değilim kitaplar olmuş ateş pahası alıp okuyun efendiler. Neyse  Derdim şikayet etmek yahut hikayet etmek değildir sadece blog yazılarımı dönüp dönüp okurken bu günleri hatırlamak istedim hepsi bu. Günlük mü? Hayır.  Ben üç gündür falan yatak döşek hastayım. İlk iki günü pek hatırlamıyorum değil de hatırlamak istemiyorum. Günlerdir hastayım sanıyordum kendimi gerçekten sanıyormuşum. Ben bir anda bir hasta oldum. Bir anda da olmamış aslında sonradan düşününce bir anda olmadığını anladım. Birkaç gün öncesinden iştahsızlık baş gösteriyor bunu benim anlamamış olmam da garip ya neyse. İşte sonra bir bakıveriyorsun devrilmişsin. Önce eklemlerde ağrılar sonra ateş ve halsizlik derken yattık öyle.  Hastalık sürecinde neler düşündüm bunları unutmak istemiyorum ama öncesinde ben biraz n...

Meydandayım.

Merhabalar Sevgili Kendim,  Neden merhaba(lar) çünkü içimdeki çokluk bitmiyor o çokluklar beni ne bir yere sığdırabiliyor ne de sığındırabiliyor.  Konu da bu değildi aslında yani ben böyle giriş yapmak üzere yazmak istemedim. Terziye geldim Terzi Abi bugün gelmezsen yarın da gelme gibi bir şey imâ etti :) öyle demedi de yarın olmayabilirim burada sen en iyisi akşama kadar gel dedi. Ben de abi yarım saate geleyim dedim. O da tamam dedi. Meydandayım. Yani ilçelerin çarşı meydanındayım ve öylece oturuyorum. Yapabilecek en iyi şeyin ne olduğunu düşündüm. Sonra dedim yazı yazayım tam şimdi. Oturdum. Bankta kuşlardan temiz kalabilmiş bir köşe buldum. Kuşlar da gitmiş bu arada. Galiba biri arabanın altında ezilmiş öylece yerde cansız bir şekilde yatıyor bir anda görünce üzüldüm. Kuşlara hep hayrandır insan kedileri hep sever ama ölüleriyle karşılaşınca ne kadar bomboş gelir ve o da kuş değilmiş gibi ve oradan uzaklaşmak istercesine kaçar. Belki üzüntüden kaçar belki tiksinir bilemeyi...

beklentisiz bir bekleyiş

Sürpriz oldu. Yani bana da sürpriz oldu bu yazıyı yazacak olmak. Başlığı henüz atmadım. Bakalım... Çok yorgun çok üşümüş çok kalabalık çok sesli bir akşamdan çıktım. Üşümenin beyin damarlarımı gerdiğini hissediyorum bazen o yüzden üstümde o mıymıylık o mayışmışlık hali vardı. Neyse Allah'tan çay denilen bir içecek var. Hamdolsun.  Neyse neydi o. Ben önce kendime kızgındım ve oturuyordum, sonra arkadaşım twit atmış beklentiyi azaltmak üzerine onu görünce aklıma beklemeklerim geldi. Daha da çok kızmadım ama beklemenin ve beklentide olmanın bunun yanında bir isteyişte olmanın üzerine düşündüm. Dedim yazayım ki biraz iyi gelsin. Yazmak şifa. Çünkü kafamdakileri böyle tık tık tık yazınca kuş tüyü gibi hissediyorum kendimi. Ben neden kızgınım kendime ya da neden kırgınım ya da neden ........ bu noktaları dolduramıyorum. İfade edemiyorum sanırım kendime karşı o hissettiğim şeyi. Mesele şu aslında çok uzattık. İnsanız, kuluz, aciziz ve Yaradanımızdan isteklerimiz oluyor değil mi? İstiyoruz...

"güvendiğimiz dağlara kar yağmış değil."

Merhaba kendim, Bu yazıyı da yazmak pek içimden gelmiyor ama yazmak zihni köhneleştirmekten kurtarıyor. Bugünü de yine bir şeylerin keşfiyle geçirdik. Bugün olgunlaştığımı ve olgunlaşmak için bu yaşıma kadar beklemem gerektiğini hissettim. Olgunlaşma burada tabi ki sadece zamansal bir durum. Bu yaşa kadar olan süre içinde bir olgunlaşma, bundan 10 yıl sonra farklı bir olgunluk zamanı gelip çatacak belki de. Fakat 20'li yaşların başında sahip olmam gereken bazı hasletlerin bazı duyguların bazı değer biçişlerin bazı farkındalıkların 20'li yaşların sonunda fark etmem, üzz'medi, üzmedi aslında da "niye geç kaldın" dedim kendime. Aslında bu da yanlış olur. Sonuçta bir nasip var bir kader var O'na iman ediyoruz. Bugün otobüste şoför abi bir tane yolcuya "zararın neresinden dönersen kârdır" dedi. O kadar inanarak söyledi ki bunu. Gönlünden geldiğini gönlüme değince anladım. Zararın neresinden dönersek kârmış. Zararda olduğumuz ve belki zararda olduğumuzu bi...