Kayıtlar

Ağustos, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

mülahazalar.

 Es-Selam. Hızlıca geldim çok az vaktim vardı ve hemen yazmak istedim çünküü..ya unutursam. Bu günlerde dolabımda yıllar önce aldığım bir kitabı okumanın/başlamanın lezzetini yaşıyorum. "Katmandu'ya Yol Arkadaşı Aranıyor" bu yazı bu kitap üzerine değil o kitaptan aklımda kalan bir cümle üzerine aslında.  Dün kitaptan bir pasaj okudum. Bu kısmı kitap üzerine yazarsam eğer değinirim fakat beklemek üzerine yazılmış çok güzel cümleler vardı. Kitapta Afrikalıların sürekli bir bekleyiş içinde olduğuna dair cümlelerdi o kadar güzeldi ki çünkü buradaki bekleyiş bir beklenti şeklinde değil ruhsal olarak durup da beklemek anlamında gibi.  İşte bu beklemeyi düşündüm -beklemek- ne kadar zor bir şey.  (Buradan birkaç gün sonra devam ediyorum, yani kalbim de dönüştü aslında, bekledim biraz, beklemem gerekti.)  Zor, zor olan bekleyememek mi beklediğinin gelmemesi mi... bu arada yazıyı yazmaya karar verdiğim gün ile bugün arasında dağlar kadar değildir ama fark var bazı şeyleri...

Gılgamış

Es-Selam. Bugün Gılgamış öldü.  Ölümün bir yok oluş değil bir var oluş olduğunu anladı mı acaba?  Ben anladım mı acaba Gılgamış'ın destanı neyi anlattı. Çok Tanrı vardı kafam almadı, çok veremedim Gılgamış'ın Tanrılarına kendimi.  Gılgamış Destanı  Süleyman Peygamber  Faust  Bir Yusuf Masalı  bunlar birlikte döndü zihnimde bugün.  Gılgamış en sevdiği arkadaşını kaybedince ölümsüz olmak istedi oysa arkadaşı ölmemiş miydi? Ölümsüz olmak için uyanık kalamadı yenildi ölümün kardeşi olan uykuya. Yalnız denizlerin dibindeki dikenli ot gençlik verecekti ona. Otu aldı. Ellerini kanattı. Fakat bir yılan yuttu otu. Gılgamış öldü.  Aklıma Lokman Hekim'in bulduğu inanılan ölümsüzlük iksiri geldi o hikayenin sonunda da iksir kaybolur.  Sonra bir sürü Tanrısı vardı Gılgamış'ın acaba dedim bunlar Melek midir İfrit mi? Bizim görev verildiğine inandığımız bütün melekler onların Tanrısı mıydı? Ya da Süleyman Peygamber gibi acaba bir zamanlar insanlar cinl...